Behice Boran

Behice Hatko Boran

Sayfa İçeriği

Behice Boran Kimdir?

Bursa’da 1910 doğumlu olan Behice Boran tatar kökenli Türk  bir ailenin kızıdır. 2. Meşrutiyetin ilanından 2 yıl sonra dünyaya gelen Boran yaşadığı dönem itibariyle bir çok siyasi olaya tanıklık etmiştir. Bu yazımızda Behice Boran kimdir sorusuna yanıt arıyoruz.

Annesi Mahire hanım ve babası sadık bey kızlarının öğrenimine önem veren bir ebeveyn olmuşlardır. Özellikle babası dil öğrenimine önem verdiği için Boran’ı 10 yaşında Fransız okuluna göndermiş ve 3 yıl sonrada Amerikan kız kolejine göndermiştir. 1931 yılında Amerikan kız kolejinden mezun olan Behice Boran aynı yıl darülfünun felsefe bölümüne girmiş ve buradan mezun olmadan ayrılarak 1933 yılında öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Kolej hocalarının desteğiyle Michigan Üniversite’sinden burs alarak Amerika’ya doktora eğitimi için gider.

Behice Boran Kimdir

1938 yılında mesleki hareketlilik ile ilgili yaptığı doktora tezini sunarak doktor ünvanını alır. Bu tezde 1910-1930 yılları arasındaki birleşik devletlerde meslek gruplarının yaş dağılımının bir analizini yapmıştır. 1939 yılında Türkiye’ye dönünce yeni açılmış  olan Ankara Üniversitesi DTCF ye sosyoloji öğretim üyesi olarak atanır ve Petev Naili Boratav, Muzaffer F. Başoğlu ve Niyazi Berkes ile beraber çalışır. 1942 yılında Manisa’ya bağlı tepecik köyü üzerine yaptığı alan çalışmasını doçentlik tezini sunarak doçentlik ünvanını alır. 36 yaşında iken çevirmen Nevzat Hatko ile evlenir. 2. Dünya savaşı yılları boyunca savaşın etkisi ile var olan kaos ortamı ve Türkiye’nin savaşın galibi olan Amerika’nın yanında yer alması ve kominist damgası taşıyan DTCF’nin 3 hoca ile birlikte 1948 de fakülteden ilişiği kesiliyor. 1950 de bir grup akademisyen ve aydınla dünya barışının korunmasını amaçlayan barış severler cemiyetini kurdu ve genel başkanı seçildi. Menderes hükümetinin Kore’ye asker göndermesini kınayan bildirisi nedeniyle 1950 yılında 15 yıl hapis cezası verilmiştir. 1951 yılında oğlu Dursun Hatkoy’u cezaevinde dünyaya getirir.

1962 de Türkiye işçi partisine üye olan ve 1965 seçimlerinde Urfa’dan milletvekili seçilen Boran Avrupa Parlementosun’da Türkiye’yi temsil etmiştir. 1970 yılında partinin genel başkanı seçilmiştir. 12 mart 1971 muhtırası ile parti kapatılmış ve Boran 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. 1974 te genel aftan yararlanan Behice Boran tekrar partisine dönerek siyasete devam etti.

12 eylül 1980 darbesinden sonra kalp krizi geçirdi ve ev hapsine tutuldu. Daha sonra ev hapsine tutulduğu halde yurt dışına çıktı ve 1981de  dön çağrısına uymadığı için vatandaşlıktan çıkarıldı. 10 eylül 1987 de Brüksel’de vefat eder ve cenaze töreni eski milletvekili olduğu için TBMM‘de yapılarak İstanbul zincirli kuyu mezarlığına defnedilmiştir.

Behice Boran Ölümü

Behice Boranın doğduğu yıllarda Türkiye’ye sosyoloji nasıl batılılaşma gerektiğini bildirmek için siyasi bir program hazırlamada yardımcı olmak adına devlete bir kurtuluş reçetesi mantığıyla girer. Bu dönemde iki farklı ekol şekillenmiştir. Ziya Gökalp’in önderliğindeki ekol sentezci ve milliyetçi bir formül önerir. Prens Sabahattin’in ise toplumsal yapının pratikte dönüştürülmesi ile Türk toplumunun batılılaşacağını savunur.

Boran ise Durkheim’cı ekolden ayrılarak, toplumu pratikte yaşanan ilişkileri gözlem ve survey tekniği ile deşifre etmeye çalışır. Yani Boran Prens Sabahattin ilmi içtimai ekolünden etkilenerek toplumsal kurumların işleyiş biçimini ve bireylerin günlük pratiklerini çıkarmaya yönelmiştir. Kısacası Boranın sosyolojisi metodolojik ( yöntem) olarak içtimai ekolünü takip eder. Bu anlayış ile birlikte ontolojisinin Durkheim’cı organizmacılık, yapısal-işlevselcilik, Marksçı toplum anlayışıyla şekillendiğini görürüz. Boran’ın metodolojik tavrının Marksçı bir ontoloji ile tutarlı hale geldiğini söylerken bu durumun siyasi anlayışından doğmadığını belirtmek gerekir. Marksgil tavrı çalışma alanıyla ilgilidir. Marksist sosyolojiye göre toplumsal yapının belirleyicisi üretim araçlarını kullanarak oluşturulan üretim ilişkileridir. Boranda Marksist sosyolojiye dayanarak toplumsal yapının dönüşümünü üretim araçlarının teknolojik ilerlemeyle gelişerek mümkün olacağını savunur. İlmi içtimai ekolü Türkiye’de Mehmet Ali Şevki ile ilk çalışmasını sunar. Behice Boran ve öğrencileri Fatma Taşkıngöl Başaran, Mübeccel Belik Kıray ile gelişimini sürdürür.

“Halkın hızlı bilinçlenmesi, örgütlenmesi için de sosyalist harekette aydınlara ihtiyaç vardır, özellikle ilk safhalarda. Bunu yapmak aydınların bir vicdan borcudur da, çünkü her okumuş kişi bu millete belirli bir paraya malolmuştur. Şu kadar yurttaşın okuma imkânını bulamaması pahasına o okuyabilmiştir.”

Behice Boran

 Boranın sosyolojik verimliliği 1940’lı yılları kapsar. Ankara DTCF’de öğretim üyeliği yaparken 1941-1943 yılları arası yurt ve dünya dergisini açmıştır. Bu dergi 5 cilt 42 sayıdan oluşmuştur. bu derginin ismindeki ilişki coğrafi değil bütün parça ilişkisidir yani karşılıklı bağlılık ilişişidir. Dergiye göre dünyaya karşı kapalı bir duruş söz konusu değildir, Türkiye’nin kendi içerisine kapanmasına sebep olan muhafazakar tepkinin karşısında yer almayı savunmuşlardır. Dergide dünyadaki sanat eserlerinin bize örnek olması için tanıtılacağı ve yurda ait eserlerin ise dünya ölçeğine yerleştirilerek ele alınacağı ve yurda ait her sorunun dünya ölçeğinde düşünülmesi gerektiği bildirilir.

Yurt ve dünya dergisinden 1943 yılında ayrılıp adımlar dergisini kurmuştur. Dergi 12 sayıdan oluşur. Burada Marksist sanat anlayışını daha berrak şekilde ifadelendirir. Bu dergi her türlü ikiliklere karşıdır (örneğin batı-biz ikiliği, köy-şehir ikiliği ). Bu ikiliklere karşı oluş ile modernist- muhafazakar batılılaşma anlayışına duyulan tepkileri gösterir. Dergi insanı vatandaş kimliği ile tanıtır. Derginin kültür anlayışına devrimci bir tutum izlediğini söyleyebiliriz. Yani onlara göre ‘’geçmiş sırtımızda yük olursa onu atarız’’. 

Bahsettiğimiz iki dergide Türkiye’de modernist-muhafazakar cepheye karşı ilerici aydınların fikir kampıdır.

Boranın dergi yazılarının ağırlıklı konusu olarak toplumsal değişme bağlamında şehirleşme ve sorunlarıyla birlikte köy kalkınmasıdır. Borana göre toplumlar bir bütünün parçalarıdır; aralarındaki ilişkinin araçları ise ekonomik süreçler, ulaşım ve iletişimdir. Borana göre toplumsal gerginliklerin ve buhranın kaynağı toplum değişirken tüm yanlarının aynı hızda değişmemesidir. Bu soruna bir sosyolog olarak insan ve insan ilişkilerinin sosyal boyutunda yaşanan sorunlar bilim ile çözülmelidir diye fikir yürütmüştür. Boran toplumsal değişimi evrim ile açıklamıştır. Ona göre evrim birikerek değişmedir. İnsan ve doğa ilişkilerinin değişmesinin sebebi teknolojide birikerek değişmedir. Buna bağlı olarak toplumsal değişme kuramını Türk toplumunda somutlaştırdığı yazılarının ilklerini

siyasi ilimler mecmuasında yazmıştır. Borana göre köy ve şehir hayatının farklılaşması üretim biçiminden kaynaklanır.  Ona göre köyün tarımsal üretim organizasyonunu durağan kılar; şehrin üretim organizasyonu ise şehri dinamik kılar. Bu farklılaşma unsurları;

1)tarımsal üretime hakim olan mülkiyet özel (küçük) mülkiyettir.

2)tarımsal organizasyonun olduğu yerde nüfus küçüktür şehirde ise büyüktür.

3)tarımda iş bölümünün farklılaşması düşük, sanayi ve ticarette ise farklılaşma büyük ve bu farklılaşan kısımların birbirine bağlanması yüksektir.

Köy ve şehir sanayi ve tarım üretimlerinde birbirlerini tamamlar şekilde işler ise memleket gelişir. Ona göre modernleşme şehirleşme demektir. Şehirleşmeyi sanayileşme ile açıklar yani toplumsal evrim bize şehirleşmeyi gösterir bu durumda batı medeniyetinin memleketimizde yayılmasıyla sağlanır. tabi bunun temeli ise teknik ilerleme ve teknolojinin gelişmesiyle mümkün olacaktır.

Boran Burgess in ‘’şehirlerin tipik büyüme şekli ‘’ hipotezinden etkilenerek  şehir yapılanmasının idari ve ekonomik binaların şehrin merkezinde toplanmasıyla oluştuğunu söyler. Bu merkezin etrafında eğlence mekanları bulunur. Eğlence mekanlarının etrafında ise yerleşim yerleri bulunur. Bu plan dahilinde Ankara ilini analiz eder. Bu analize göre ulus iş merkezidir, iş merkezinin çevresi geçiş halinde iken eski ve zengin Ankaralı aileler bu bölgeden çekildikçe buralara çalışmak için göç eden gruplar yerleşir. Haliyle şehirler büyürken sosyal sorunlar çoğalır. Bu sorunların çoğaldığı yerler şehrin geçiş mıntıkalarıdır. Buralarda suç oranı yüksektir ve bozuk aile yapıları vardır. Boran bu bölgelerde oluşan çocuk suçluluğuna dönük alan çalışmasının sonuçlarını yurt ve dünya dergisinde yayınlamıştır. Bu çalışma Türkiye’de sosyoloji alanında bir ilktir ve hem nicel hem de nitel teknikleri kullanarak gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmanın sonucunda Türkiye’de gece kondu kavramı kullanılmadan önce Boran aynı anlamda mantar evler kavramlaştırması yapmıştır. Yani Boran bir suç sosyolojisi yapmaktadır. Suç ona göre hızlı toplumsal değişme ile ortaya çıkan iç göç ve buna bağlı yaşanan sosyal uyumsuzluk ile ilişkilidir. Bu sorunların pozitif sosyolojik anlayışına sahip olduğu için toplumun makine gibi programlanabilir olduğunu söyleyerek üstesinden gelir.

Boran aynı zamanda sanat ve edebiyat sosyolojisi alanında yurt ve dünya dergisinde incelemelerini yayınlamıştır. Bu alandaki dergi yazıları ölümünden sonra kitap haline getirilmiştir. Borana göre ilim ve sanat sosyal çevrenin bir ürünüdür ve bir topluma atfetmenin yanlış olduğunu sanatın ve bilimin farklılıklarını değil evrenselliğini vurguladığını söyler. Sanatçıyı aynı zamanda sosyal bir varlık olarak ele alır, sanatçı bilicinde olmasa bile yaşadığı sosyal şartlarını ve hayat görüşlerini eserine yansıtır. Edebiyat sosyolojisinde en çok bilinen yazısı Halide Edip’in romanlarını tahlil ettiği makaledir. Borana göre romancılar karakterlerini iki şekilde kahramanlaştırır; ilki romanda karakterin kendi sosyal çevrenin bir tiplemesi olması ikincisi ise sosyal çevresinden koparak kahramanlaştırması. Borana göre Halide Edip ikinci şekli benimser örneğin sinekli bakkal romanındaki Rabia karakteri doğulu-islami ve batılı kültürlerle temas halinde olan , bir Hristiyan ile evlenerek onu Müslüman yapan kendi çevresinin istisnai tipidir. Böylelikle Halide Edip’in romanlarında çizdiği güçlü kadın karakterine hayran olmasının yanında Halide Edip’in muhafazakarlığını da zaman zaman eleştirmiştir.

Boran o dönemlerde yazılan romanları ‘’şekerli şurup gibi bayıltıcı ’’ tabiriyle duygusallık içerdiğini açıklayarak eleştirir. Ona göre bu romanlarla topluma yeni bir değer olarak aşk gelmiştir. Bu romanlar aşk duygusuna eğilerek toplumsal gerçeklikten uzaklaşmış, toplumun sorunlarını yansıtamamış ve köy ile şehirdeki kitlelere inmediğini belirterek eleştirmiştir.

Boranın bilim anlayışı ise Marks ve Comte’tan etkilenerek  bilimin evrenselci olması gerektiğini söyler. Ona göre toplumlar doğayla baş edecek rasyonel bilgi ve araçlara sahip oldukça gökyüzü inançlarına ihtiyaç kalmaz. Bilim insan ve toplum içindir haliyle bilim adamının topluma karşı bir sorumluluğu olduğunu söyler. Bu açıdan bilimsel bilgiyi pragmatist şekilde ele alır.  Bu mantığa bağlı olarak toplumların geleceği insan biliminin  verilerine bağlıdır.

Boran’a göre sosyolojinin temel olguları;

  1. Bir toplumun tüm kurumları karşılıklı ilişki içindedir.
  2. Tüm kurumlar eşit ağırlıkta değildir.
  3. Bazı kurumlar toplumsal değişme sürecinde belirleyicidir.
  4. Toplum zaman içinde değişir ve toplumsal değişmenin temel sorunu bu yapısal değişmelerin nasıl meydana geldiğidir.

Boranın , Hilmi ziya ülkenin çıkardığı insan adlı dergide sosyoloji anlayışını yansıttığı yazıları yayınlanmıştır. Bu yazılarda sosyolojinin bilim olarak gelişmesini Amerikan sosyolojine bağlar Avrupa’dan ümitli değildir.

Boran 1960lı yıllarda akademik hayatta aktif olmasa bile akdeminin ilgi konusu olan Osmanlı toplum yapısının ne olduğuna dair tartışmaların dışında kalmamıştır. Osmanlı toplumsal yapısına dair görüşlerini Cahit Tanyol’a karşı çıkarak belirtmiştir. Yön dergisindeki yazısı ile Osmanlının batı tipi feodal toplum yapısı sergilediğini, marksın temel argümanlarını kullanarak iddia etmektedir. Yani ona göre Cahit Tanyol’un söylediği gibi Osmanlının kendisine has bir toplumsal yapısı yoktur.

Boran inkılabı toplumsal yapıyı değiştiren bir dizi sosyal değişimler olarak tanımlar. Toplumların değişmesini iç ve dış şartların etkisiyle biçimlendiğini söyler. Boran adımlar dergisinde imzasız olarak yayınlanan yazısında sol aydınların cumhuriyet inkılabına bakışını özetler. yazı imzasız olsa da üslup ve temel iddialar yazının Borana ait olduğunu düşündürür.

Boran batılılaşma sürecinin eğitim ile gençlere aktarılmasını savunur. Ona göre rönesanstan beri insana saygı, halk refahı ve rasyonalite biçiminde üç değer kabul edilir. Okullar bu değerler ile biçimlenmelidir. Eğitim herşeyden önce akla hitap etmelidir. Ona göre batı emperyalizm, rasyonalite ve hümanizma temelinde tanımlanır. Bu bağlamda Boran batıyı ikiye böler; kapitalist ve rasyonel batı. Boran batılılaşma sürecinde kapitalist batıyı değil rasyonel batıyı tercih etmemiz gerektiğini söyler. Çünkü sol aydınların genel kabulü budur. Boranda diğer sol aydınlar gibi batının kültür yanına olumlu  bakar. 

 Boranın incelediğimiz bu çalışmaların sonucunda toplumu analiz eden yapısal sorunlarına çözüm üreten sosyolog ve toplumsal değişimin yönünü belirleyen siyasetçi olduğunu görüyoruz.

Behice Boran’ın oğlu kimdir?

1951 yılı Menderes dönemindeyken hapishanede dünyaya getirdiği oğlu Dursun Hatko‘dur

Behice Boran’ın Kitapları

1)İş bölümü ve kadının sosyal mevkii (1945)

2) Toplumsal yapı araştırmaları (1945)

3)Türkiye ve sosyalizm sorunları (1968)

4) İki açıdan Türkiye işçi partisi davası

5) a study of occupational mobility : an analysis of age distribitions of occupational groupings in the united states  1910-1930 (1938)

Kaynaklar

• H. Bayram, Kaçmazoğlu (2015), ‘’ Türkiye’de sosyolojinin yüzyıllık birikimi üzerine bazı tespitler’’ , sosyoloji konferansları dergisi 52. Sayı, s.29-55

•Nilgün, çelebi (2015) ‘’ sosyoloji tarihimize kısa bir bakış’’ , sosyoloji konferansları dergisi 52. Sayı , s. 13-28

•ümit, Akça (2015) ‘’Türk sosyolojisinde Organizmacı ve evrimci akım’ ’sosyoloji konferansları dergisi 52. Sayı, s.57-78

•Gökhan v., Köktürk (2015) ‘’ Türk sosyolojisinde metodolojik yönelimler’’ sosyoloji konferansları dergisi 52. Sayı, s. 177-189

•Köksal, Alver (2015) ‘’ Türkiye’de edebiyat sosyolojisi çalışmaları üzerine bir değerlendirme’’ sosyoloji konferansları dergisi 52. Sayı, s.343-354

•Yıldız, Akpolat (2016), ‘’ Türk sosyolojisi üzerine kısa bir bakış’’ sosyoloji konferansları dergisi 53. Sayı , s.3-27

•Mustafa e., Erkal (2016) ‘’ 1938-1980 dönemi Türkiye’de sosyal yapı ve dinamikleri’’ sosyoloji konferansları dergisi 53. Sayı, s.157-185

•Serdar, sağlam (2016) ‘’ Türkiye’de köyle ilgili uygulama ve çalışmalar ile Türk sosyolojisindeki yansımaları’’ sosyoloji konferansları dergisi 53. Sayı, s. 221-255

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.